31 Ekim 2009 Cumartesi

Neden Heykel


Resim yaparken-ki yağlıboyadan bahsediyorum- fırça kullanmayı sevmem, hep parmaklarımla boyaya dokunmak isterim. Boyanın o kayganlığı, yumuşaklığı çeker beni. Hele de bir bulut ya da deniz resmeyliyorsam parmaklarım alır başını gider.
Bir gün çocukların oyun hamuruyla tanıştım, hani şu renk renk olanlarla. Yumuşacıktı ve çok rahat şekil alıyordu, oynamak da epey keyifliydi. Sonrasında kille samimi oldum ve bir daha da çok zor kopacağımı anladım, bu yumuşak çamurdan.
Yol hikayelerindeki yolların devamını, portrelerin tuvale yansımayan yanlarını, evlerin, dağların, bulutların, ağaçların görünmeyen taraflarını merak ettim durdum. Hayalimde tamamladım hikayelerini, hep yarım kaldılar yoksa.. Heykelde ise yarım kalan bir şey yok. Çünkü üç boyutlu. Yaptığın eserin sağını solunu, önünü arkasını, altını üstünü çepeçevre dört bir yanını görüyorsun. Kafanda soru işareti kalmıyor... M.Mungan'ın Hayat Atölyesi'nde dediği gibi: "Heykel, bize resmin eksikliğini göstermeye, resim karşısında üstünlük kurmaya kalkışmaz. Tersine heykel, resmi doğrular. Farklılık, benzerliği onaylar."
Sonuçta, heykel olanın cismine dokunduğumuzda, dokunamadıklarımızı görmeye çalışıp oluşturduğumuz eserden daha çok keyif alıyor ve anlıyoruz ki DOKUNMAK SEVMEKTİR.

25 Ekim 2009 Pazar

Elde Var Hüzün


Sonbahar deyince aklıma birkaç şey gelir. Bunlar, Haşim'in: ''Bir taraf bahçe,bir taraf dere/Gel uzan sevdiğim,benimle yere/Suyu yakuta döndüren bu hazan/Bizi gark eyliyor düşüncelere" diyen Sonbahar şiiri...
Sonra taa ötelerden,öğrencilik yıllarımdan hocalarımızın sordukları soruyu bilemeyince alaylı bir gülüşle ''Eylül'de gel'' diyerek Alpay'ın şarkısını seslendirmeleri...
Daha sonra da, sonbahar deyince hatırıma gelen Botanik Park'tır. Kuruluş yılı 1970 olan bu park tüm mevsimler güzel ama sonbaharda en güzeldir. Çünkü, yeşille sarının tonları ahenkle dans etmektedir. Yorgun ruhunuzu dinlendirmek ya da hüznün bu mevsime ne kadar yakıştığını görmek için zaman zaman kaçmanızı öneririm buraya, Botanik'e...

17 Ekim 2009 Cumartesi

Resim Günleri'nden beğendiklerim
















Resim Günleri

Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Müdürlüğünce başlatılan "Ankara Resim Günleri" projesi sonuçlandı.
İlk kez gerçekleştirilen proje kapsamında Prof.H.Dolcalı, Yrd.Doç.B.Giderer, Prof.T.Türkdoğan, Doç.Y.Doyran, Prof.Z.Gençaydın müzenin salonunda halka açık seminerler verdi. Ayrıca 28 Eylül ve 7 Ekim arasında sanatseverler müzenin bahçesini atölye ortamına dönüştüren yüksek lisans-doktora düzeyinde eğitim almış yirmi sanatçının resim üretim sürecini izleme fırsatı buldu. Yapılan eserler 9 Ekim 2009 cuma günü Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi sergi salonunda sergilendi. Ancak, ne yazık ki, yeterli sayıda katılım yoktu. Gelecek yıllarda etkinliğin Türkiye geneline yayılması düşünülmektedir.
Dileğimiz, bu tür sanatsal faaliyetlerin daha kapsamlı olması, zamanında duyurulması ve böylece çok sayıda sanatsevere izleme imkanı sunulmasıdır.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Can Yücel'i seneler önce "Ben en çok hayatta babamı sevdim." şiiriyle tanıdım. Sonra da bırakmadım peşini dizelerinin... Birazdan okuyacağınız şiir, bir anlamda blog'umun isim annesi. Işıklar içinde yatsın diyerek, şaire teşekkürlerimi sunuyorum.


Farkında Olmalı İnsan...
Kendisinin, hayatın, olayların, gidişatın farkında olmalı.
Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen...
Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli.
Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını
Ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli.
Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli.
Henüz bebekken 'dünya benim!' dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu,
Ölürken de aynı avuçların "Her şeyi bırakıp gidiyorum işte!"
Dercesine apaçık kaldığını fark etmeli.
Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli.
Baskın yeteneğini fark etmeli.
Sonra Azraillin her an sürpriz yapabileceğini,
Nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan
Ve ölmeden evvel ölebilmeli.
Hayvanların yolda, kaldırımda, çöplükte
Ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli.
Eşref-i mahlukat (yaratılmışların en güzeli) olduğunu fark etmeli.
Ve ona göre yaşamalı.
Gülün hemen dibindeki dikeni, dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli.
Evinde 4 kedi 2 köpek beslediği halde;
Çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli.
Eşine 'Seni çok seviyorum!' demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli.
Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini,
Ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli.
Zenginliğin ve bereketin,
Sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli.
FARK ETMELİ.
Ömür dediğin üç gündür,
DÜN geldi geçti YARIN meçhuldür,
O halde ömür dediğin bir gündür,
O da BUGÜNDÜR.

Can YÜCEL

13 Ekim 2009 Salı


Zamanı gelince kullanmak üzre düşler biriktiriyorum belleğimde. Bazen de öyküler, anlatılmayı bekleyen birilerine...

7 Ekim 2009 Çarşamba

Yol hikayeleri

"Yollar vardır, kestirme diye seçtiğimiz; yollar vardır, çekip gitmek istediğimiz ve yollar vardır, birilerinin gelmesini özlemle beklediğimiz.."








Where the day flows?
And who can say where the road goes?
Only time...
Who know?
Only time...